Anasayfaya Git / Tüm Haberleri Göster

Ahlak mı sanat mı?


Sanat eseri, sanatçının hayatını açıklamaya yetmez ama ondan bütünüyle de bağımsız değildir tezinden yola çıkan edebiyat kuramcısı Tzvetan Todorov, bu kez ünlü ressam Rembrandt'a odaklanıyor. Todorov, Hollandalı'nın desenleriyle hayatı arasındaki bağlantıyı dolaylı yollardan da olsa yakalamaya çalışıyor.


ÖMER YALÇINOVA

Ya Sanat Ya Hayat birçok açıdan ilginç bir kitap. Birincisi Tzvetan Todorov gibi artık edebiyat teorileriyle tanınmış, birçok tartışmanın içinde bulunmuş bir ismin, Rembrandt üzerinden hayat, ahlak, sanat arasındaki çatışmayı konu almasıdır. İkincisi ise, sanat-hayat ilişkisinin sanat-ahlak çatışması bağlamında değerlendirilmesidir.

Aslında Todorov'un incelemeye çalıştığı husus, sanatçının yaratım sürecine dair Rembrandt'ın resimleri üzerinden ipuçları yakalamaktır. İpucu diyoruz çünkü hiçbir sanat eseri, sanatçının hayat ve şahsiyetini bütünüyle açıklamaz. Daha doğrusu sanat böyle bir kudrete sahip değildir. Fakat her sanat eseri, yaratıcısına dönük bir merak da uyandırır. Bir resme baktığımızda, ondaki imgeleri, konuları, renk ve biçimleri düşünebiliriz. Bununla birlikte, ressamın bu resmi nasıl ortaya çıkardığını da merak ederiz. Ressamların hayatlarına dönük incelemelerin birçoğu bir merak dolayısıyladır.

KUTSALLA BİRLEŞEN SIRADANLIK

Todorov'a göre Rembrandt'ın resimleriyle hayatı arasında kurulacak doğrudan ilişkilerin isabetli olması pek mümkün değildir. Rembrandt bilindiği üzere resimlerinde daha çok dini ve mitolojik şahısları kullanmıştır. Bu kişilerle ressamın hayatı arasında kurulacak birebir ilişki yanıltıcı olabilir. O yüzden Todorov Rembrandt'ın yağlı boya resimlerinden ziyade desenlerine eğilir. Çünkü Rembrandt desenlerinde figüratif çalışmıştır. Figüratif resim, yani güncel olay ve şahısların çizilmesi… Yine de desenleriyle Rembrandt'ın hayatı arasında doğrudan bir ilişki kurulamaz. Çünkü Rembrandt kendi hayatından ziyade çevresinde dönüp duran şahıs ve olayların desenlerini çizmiştir. Örneğin Rembrandt biyografilerinde, onun desenlerinde sık sık karşımıza çıkan bebek ve kadın imgelerinin, eşi Saskia ve kaybettiği üç bebeği olduğuna dair yorumlar yanlıştır. Çünkü desenlerde üç yaş ve üzeri bebekler vardır. Oysa Rembrandt'ın üç bebeği de henüz birinci yaşını doldurmadan ölmüştür.

Todorov yine de ümitsiz değildir. Rembrandt'ın desenleri üzerinden yaratım sürecine dair belirtiler yakalanabilir. Çünkü Rembrandt'ın kendinden önce gelen ressamlardan ayrı bir özelliği vardır. O da, kutsalla sıradanı birleştirmesidir. Bunu nasıl gerçekleştirir Rembrandt? Tabii ki dini metinlerdeki veya efsanelerdeki şahsiyet ve olayları günümüzdeki mekanlar ve davranış biçimleri içinde değerlendirerek. Başka ifadeyle çağdaş olanla geleneksel olanı birleştirerek… Buna dini figürlerin çağdaş yorumlarını yapmak metodu da denilebilir. Yani Rembrantd resimlerindeki Meryem ve İsa ölüp gitmiş kişiler değildir. Onlar halen nefes alıp vermektedirler. Çevremizdeki insanların birçoğunun çehresinde onlardan izler görebiliriz.

Rembrantd bu şekilde sıradanla kutsalı iç içe geçirerek birçok eleştirilere de hedef olmuştur. Örneğin bir resminde “Yusuf baltasıyla odun keser, bebek Meryem'in kollarında kıpraşır ve kedi mama kabına doğru ilerler”. Bu kutsal atmosferin içinde kedinin mama kabına doğru ilerlemesi, Yusuf'un baltasıyla uğraşması sıradan ve gündeliktir, Meryem'in bebeğiyle, yani İsa'yla meşguliyeti kutsaldır. Kutsalın bu şekilde sıradanlaştırılması, yüksek itibara sahip şahısların, günlük hayatımızda karşılaştığımız insanlar katına indirilmesi birçok papaz tarafından kabul edilemeyecek şeylerdir. Fakat Rembrantd'ın yeniliği, öncülüğü de burada gizlidir. Ve onun resimlerinden şahsiyet ve hayatına dair bir şeyler öğrenmek istiyorsak, bu yeni ve öncü yönüne eğilmemiz, bu tür imge ve açılarını yorumlamamız gerekmektedir. Todorov aslında her sanatçının istese de istemese de eserlerine sızdığını, bunu ortaya çıkabilmek içinse kolaya kaçmadan ince bir okuma yapılması gerektiğini söyler.

Sonrasında Todorov ahlak ve sanat arasındaki gerilimi işlemeye başlar. Bu makalesinde her ne kadar Rembrandt'tan söz etmese de, okuyucunun günümüzde sanat-ahlak denilince anlaşılması gereken değişimin Rembrandt'ın öncülüğünde oluştuğunu çıkarmasını ister. Ahlak-sanat ilişkisini tartıştığı felsefi metnin önüne Rembrandt makalesini koymasının sebebi bu olsa gerek.

MERKEZDE İNSAN VAR

Todorov önce “Klasik dogma” ve “Modern dogma” başlıkları altında sanatın nasıl anlaşıldığına dair tarihsel değişimi anlatır. Sonrasında ise modern dönem sonrası denilebilecek bir kuramı konu edinir. “Sanat ve ahlak aynı şeydir” cümlesinde ifadesini bulan kuram, romancı Iris Murdoch'a aittir. Todorov tabii Murdoch'un söylediklerini olduğu gibi kabul edip, onun açıklamasına geçmez. Murdoch'un görüş ve yorumlarını eleştirel bir süzgeçten geçirip, en kabul edilir hale getirmeye çalışır. Örneğin Todorov'a göre Murdoch sanatla ahlak ilişkisini düşünürken lirikle anlatı arasındaki nüansı hesaba katmamıştır.

Todorov'a göre “klasik dogma” döneminde sanat ahlakın emrindeydi, dolayısıyla bir araçtı. Sanatın içinden doğan bir ahlaka değil, sanata dışarıdan dayatılan bir ahlaka muhataptı kişiler. Ahlakın kaynağı dindi. “Modern dogma” döneminde ise sanatın içinden doğan, hiçbir dine dayanmayan bir ahlak söz konusudur. Çünkü modern dönemde kişiyle tanrı arasındaki bağ kopmuştur. İnsan her şeye kendi karar verecektir. Kendinden önce oluşturulmuş, daha doğrusu kendinin oluşturmadığı bir ahlaka tabii değildir. Evrenin merkezinde tanrı değil insan vardır.

Yakın dönemde ise ne klasik ne de modern dogmaya benzeyen bir ahlak-sanat anlayışı ortaya çıkmıştır. Tabii ki yine tanrı belirleyici konumda değildir. Tabii ki yine modern dönemde olduğu gibi ahlak sanata dışarıdan dayatılmaz. Bunda sadece ahlakla sanat arasındaki ayrım yok sayılır. Bu durumda sanatçı sadece sanatçı değil, ahlakçıdır da. Iris Murdoch bunu böyle ifade etmiyor. Onun görüşüne göre sanatçı, kendini ortadan kaldırır, sanatla muhatabını baş başa bırakır. Yaratım sürecinde de böyledir. Öyle olduğu için ahlaki ilkeler her yeni sanat eserinde, o sanata uygun bir şekilde yeniden oluşturulur. Todorov'un dikkat çektiği nokta, “modern dogma”dan yavaş yavaş vazgeçilmeye başlandığı ama “klasik dogma”ya da dönülmek istenmediğidir. Bu arada Todorov'un her iki zaman dilimi için de “dogma” kelimesini kullanması düşünülmeye değerdir.

Tzvetan Todorov un Bütün Kitapları


Kaynak: www.yenisafak.com


Anasayfaya Git / Tüm Haberleri Göster