Anasayfaya Git / Tüm Haberleri Göster

Zarifoğlu sayesinde öyküyü seçtim

Türk edebiyatının emektar kalemlerinden Ali Haydar Haksal, Cahit Zarifoğlu üzerine yazdığı metinlerden oluşan “Zarif Şair” kitabı raflarda yerini aldı. Haksal, “Cahit Zarifoğlu'na şiir ve öykü dosyalarımla gittim. Onun sayesinde öyküyü seçtim” diyor.

Ali Haydar Haksal, Cahit Zarifoğlu ile ilgili kitabıyla ilgili Yeni Şafak Kitap'a konuştu.

Mavera dergisiyle başlayan yolculuğuna kurucusu olduğu Yedi İklim'de devam eden Ali Haydar Haksal, Cahit Zarifoğlu üzerine hazırladığı “Zarif Adam" kitabıyla okur karşısında. Kitapta Zarifoğlu'nun Haksal'a gönderdiği mektuplar da var. Ağırlığı Mavera hakkında olan mektuplar sayesinde bir dönemin tanık oluyoruz. Yedi İklim dergisinin Genel Yayın Yönetmenliğini sürdüren Haksal ile edebiyata başladığı günlerden Cahit Zarifoğlu'na, Necip Fazıl'dan Sezai Karakoç'a maziyi konuştuk.
Cahit Zarifoğlu'yla nasıl tanıştınız?
Cahit Zarifoğlu'nu ilk olarak şiir ve yazılarıyla tanıdım. 70'li yılların başında Elazığ'daki bir kitapevinden “İns" ve “Yedi Güzel Adam"ı aldım. Yayınevi olarak Edebiyat Dergisi görünüyordu. Dergiyi çıkartan Nuri Pakdil'e mektup yazıp Edebiyat dergisini istedim. Zarifoğlu'nun şiir ve düzyazılarıyla tanıştım. O dönemde hece ölçüsüyle şiirler yazıyordum. Daha sonra ona öykünerek yeni şiirler denedim. Bir yandan da Rasim Özdenören'in öykülerini okuyordum.
İMZALADIĞI TEK KİTAP, YAŞAMAK
Yüz yüze olarak tanışma hikayeniz nedir?

Erzurum'a gittiğimde edebiyat fakültesinden arkadaşlarım olan İlhami Çiçek, İbrahim Demirci, Ali Göçer, İbrahim Sarı ile birlikteydik. Arif Ay da kısa süre aramızda bulundu. Diriliş ve Büyük Doğu'yu takip ediyorduk. Edebiyat dergisi ve Mavera'yı da okumaya başladık. Bir taraftan da yazıyordum. Bir şiir bir de öykü dosyamla Cahit Zarifoğlu'nu Mavera'nın Ankara'daki ofisinde ziyaret ettim. Bana “Yaşamak" adlı kitabını imzalamıştı. Sonraki yıllarda o kadar birlikte olmamıza rağmen kendisinden imzalı olan tek kitabım da odur.
Çoğu edebiyatçı gibi siz de şiirle başlamışsınız. Ne oldu sonra o şiirler?
Elazığ'da tek başına bir gençtim. 19-20 yaşlarında bazı dergileri takip ediyordum. Hayata her zaman geç başlayan biriyim. Okul ve edebiyatta da böyle oldu. O dönemde yazmaya başladım. Takip ettiğim dergiler vardı. Sezai Karakoç'un “Ey Yahudi" şiirini ezberleyip okumuştum. Bu şiir kitaplarında yer almıyor. Okul gazetesinde, Yeni Devir'de, Düşünce dergisinde birkaç metnim yayınlandı. Cahit beyle tanışmadan da zaten şiiri bırakmıştım.
ŞİİR DOSYAMI RAFA KALDIRDIM
Dergilerle nasıl iletişim kurdunuz?

Kendimi yeterli görmediğim için 1980 yılına kadar hiçbir dergiye ürün göndermedim. Öğretmenlerimin etkisi büyüktür. Sezai Karakoç'un “Allah'a İnanmak ve İnsanlık" ve Necip Fazıl'ın “Ruh Burkuntularından Hikayeler" kitabıyla onlar sayesinde tanıştım. Bu eserler hayatımın dönüm noktasıdır. Varlık'a şiir göndermem istenmişti ancak oralarda görünmemek için kabul etmedim.
Yani Mavera bilinçli bir seçimdi?
Evet, Alim Kahraman'la birlikte çeşitli okumalar yapıyorduk. O daha çok deneme yazıyordu. Bende bir dosya şiir bir dosya da öyküm vardı. Bunları Ankara'da, Cahit Zarifoğlu'na bıraktım. Öykülerim üzerine olumlu anlamda bir geri dönüş yapıldı fakat şiirlerimin yayınlanmayacağı bir arkadaş vasıtasıyla bana söylendi. Ben de dosyayı rafa kaldırdım.
Cahit Zarifoğlu elinde metinle gelen gençlere karşı nasıl davranırdı?
Gençlere yol gösteriyordu. Kendini sınatmak için metin gönderenlere Cahit bey bazen ironik bazense keskin ifadelerle eleştirilerde bulunuyordu. Bundan incinen birkaç kişi, kendi yazmış gibi Sezai Karakoç'un bir şiirindeki bölümü göndererek Okuyucular sayfasında yayınlanmasına neden oldu.
TEK BAŞINA DENİZE AÇILIRDI
Paylaşmak istediğiniz bir hatıra var mı?

Fikirtepe'deki evindeyken Çamlıca Tepesi tam karşısındaydı. “Gece Bostancı'dan kayıkla denize açılırdım. Geri dönerken de tepedeki lambayı rehber alıp öyle sahile geliyordum" diye anlatmıştı.
Zarifoğlu'nun hayatı ve şiiri arasında nasıl bir ilişki vardı?
“İşaret Çocukları"nın yayınlandığı Almanya'daki bohem döneminden sonra Sezai Karakoç'la tanışıyor ve “Yedi Güzel Adam" ortaya çıkıyor. Ayrıca üçüncü dönem olarak sayabileceğimiz dönemde ise evlilik sonrası Seyyid Kasım Arvasi'yle tanışıp Abdurrahman Reyhan Efendi'ye bağlandıktan sonra şiirini tamamen değiştirmişti. “Korku ve Yakarış"ı özellikle önemsediğini söylüyordu.

Ali Haydar Haksal'ın Üsküdar Tabaklar Mahallesi'ndeki evinde çekilen bir fotoğraf: İsmail Kıllıoğlu, Alaettin Özdenören, Akif İnan, Alim Kahraman, Cahit Zarifoğlu, Rasim Özdenören ve Zübeyir Yetik.

AZ UYUDUM OKUMADAN KOPMADIM
Sizin için yönlendirici rolü neydi?

Şiir yerine öyküyü seçmemi sağladı. Şizofrenik, psikolojik gerilimi yüksek olan ökyülerin dışına çıkmam gerektiğini söylemişti. Mavera'nın sorumluluğunu Alim Kahraman, Mustafa Çelik, Osman Bayraktar gibi arkadaşlarımla beraber bize bırakmıştı. Bu durum sonraki dönemde, Yedi İklim'in sorumluluğunu almamda yönlendirici olmuştur. Ticarete başladığımda ise “Ali Haydar Haksal'ı kazanmadan kaybediyoruz. Artık vanaları, lavaboları düşünürsün" demişti. Bu beni çok kışkırttı ve çantamdan kitabı eksik etmedim. Az uyuma yoluyla okumadan kopmadım. Akşam yemeğini yiyip uyurdum. Sonra gece 11'de kalkıp 3'e kadar çalışırdım. Sabah da namazı kılar işe giderdim.
Mavera'dan ayrılış sebebi neydi?
Mavera'da yayınlanıyordu ve sadece abonelik bin kişiyi aşmıştı. Görünürde bir sorun yoktu. Üstad Sezai beyin “Fecir Devleti" isimli şiiri hakkında bir oturum yaptık, o Mavera'da yayınlandı. Yaptığımız ikinci oturum ise Bahri Zengin yayınlamadı. Bunun üzerine Osman Bayraktar, Alim Kahraman, Mustafa Çelik, ben ve rahmetli Cahit Zarifoğlu ayrılma kararı aldık. Mavera'dan ayrıldıktan sonra bizim evde yeni bir dergi için toplantılar yapılırdı. İlhan Kutluer, Hasan Aycın da bu toplantılara katılıyordu.
Yani Cahit Zarifoğlu kendi kurduğu dergiden ayrıldı?
Evet. Daha sonra öğrendik ki Rasim Özdenören de aynı dönemde dergiden ayrılmış.
Yedi İklim'in kuruluşu nasıl gerçekleşti?
Biz dergiyi çıkartmaya karar verince, “Çocuklar siz çıkartın dergiyi, ben bir süre sonra size katılırım" demişti. Ancak 1987 yılında ilk sayı matbaadan geldiğinde çok hoşuna gitti. Diriliş, Edebiyat, Mavera gibi kurşun dizgi yerine ilk defa ofset baskı yapılmıştı. Hasan Aycın'ın ajansında basılan bu dergiyi çok beğendi ve bize iki sayı üst üste şiir verdi. O arada menhus hastalığa yakalandı ve ardı gelmedi. 4. ve 5. saayımızı rahmetliye ayırıp özel sayı yaptık.
Cahit Zarifoğlu'nun eser verdiği alanlarda başarılı olmasını neye bağlıyorsunuz?
Has bir şairdi. Öyküleri şiirleriyle paraleldi. Nuri Pakdil yayınlanan öykülerini bir araya toplayıp İns adıyla yayınlıyor ve askerdeyken kendisine postalıyor. Buna üzüldüğünü, İns'i bir roman olarak düşünmüştüm, yarım kaldı sürdüremedim" demişti. Daha sonra günlüklerinden oluşan “Yaşamak"ta Bülent Ecevit'le ilgili siyasi şeyler yazmıştı. Gelen eleştiriler üzerine siyasetten uzaklaştı. Yarım kalmış romanları da bulunuyor. İstanbul'da Mustafa Ruhi Şirin'le tanıştılar. Onun yönlendirmesiyle çocuk edebiyatı projesi için 3 kitap yazdı.
Başka edebiyatçılarla ilişkisi nasıldı?
Bir gün Taksim'den radyoya inerken Süreyya Berfe'yi gördük. Berfe, Zarifoğlu'nun son eserlerinin felsefi derinlikli olduğunu ve çok etkilendiğini söyledi. O da güldü ve bunları bize sözlü olarak söylersiniz ama bir satır bahsetmezsiniz diye sitem etmişti.
Okuma alışkanlığı ve kütüphanesi hakkında bir gözleminiz var mı?
Mütevazı bir kitaplığı vardı. Algısı çok kuvvetliydi. Erdem Bayazıt'ın bir röportajından öğrendiğime göre “Suç ve Ceza"yı ona zorla okutmuşlar. Bir başka anı da okul arkadaşı şiirlerinin Rilke'ye benzetildiğini söylüyor fakat o daha önce Rilke'yi okumamış.
NECİP FAZIL MHP'YE GİTTİ
Necip Fazıl ile bir kopuş var. Olayın aslı nedir?

Necip Fazıl Büyük Doğu'yu çıkartıyordu. Mavera ekibinin oradan kopuşu bir mektupla oldu. Tavırları Üstad'a karşı değildi. Necip Fazıl MHP gibi milliyetçi bir partiye gitmişti. Ülkücüler ve Akıncılar arasında sıkıntılar yaşanmıştı. MHP'liler, Romancı olan Sedat Yenigün arkadaşımızı şehit ettiler. O dönemde Üstad'ın peşinden ne Milli Türk Talebe Birliği ne de Akıncı gençler gitmek istemedi. Farklı yorumları olsa da durum böyledir.
Sezai Karakoç'la ilgili ne söylemek istersiniz?
Hayatıma asıl etki eden kişidir. Sağ ve sol çatışmalarının olduğu bir dönemdi. Karkakoç, Fransız İhitilali'nde ortaya çıkan sağcı ve solcuları şeytanın sağ ve sol kolu olarak tanımlıyordu. Böyle keskin bir tanımlama yapınca biz o dönemde kendimizi bu çerçevede görmedik. Sağcı yerine Müslüman olarak kendimizi tanımladık. Üstad'ın eserlerini hâlâ döne döne okurum. Özellikle Yedi İklim'e gelen gençlere “Önce Sezai Karakoç'u okuyun, daha sonra ne okursanız okuyun" diye tavsiye veriyorum.

Kaynak: Yenişafak


Anasayfaya Git / Tüm Haberleri Göster